EPDK Başkanı Hasan Köktaş “Sanayi Üretiminde En Yüksek Pay Enerji Sektörünün”

Yayınlandı: 1 Ağustos 2012 Kategori: Haberler
EPDK Başkanı Hasan Köktaş  “Sanayi Üretiminde En Yüksek Pay Enerji Sektörünün”

 

 

EPDK Başkanı Hasan KÖKTAŞ 
 
Sanayi üretimindeki büyüme oranı içerisinde en yüksek payı enerji sektörü almaya başladı. Bu anlamda sektördeki bu gelişmeyi değerlendirerek, gündemdeki yatırımlar hakkında bilgi verir misiniz?
 
Son yıllardaki büyük atılımı ile Avrupa’nın altıncı dünyanın on altıncı büyük ekonomisi olan ülkemizin bu büyümesindeki en önemli dinamik özel sektör yatırımları ve harcamalarıdır. Özel sektörümüzün enerji piyasasındaki etkinliğinin artması artık sadece bu sektör için değil ülkemiz ekonomisi için de sürükleyici bir boyut kazanmıştır. Güçlü siyasi iradenin ekonomi ve enerji konularındaki kararlılığı, piyasanın gelecek öngörüsünü güçlendirmekte ve düzenleme kabiliyetini artırmaktadır.
 
Tüm bunların sonucunda daha önce ülkemizin kalkınmasında tekstil, turizm, inşaat ve otomotiv gibi sektörler motor gücünü oluştururken artık sanayi üretimindeki büyüme oranı içerisinde en yüksek payı enerji sektörü almaya başlamıştır. Bu yılın ilk dört ayına yönelik açıklanan güncel istatistikî bilgilerde bunu görebiliyoruz. Sanayi üretiminde alt sektörlerdeki dağılımına baktığımızda en büyük artış enerji sektöründen gelmiştir.
 
Son aylarda Türkiye’nin en büyük holdinglerinin yöneticileri ardı ardında yıl boyunca en fazla yatırımı enerji sektörüne yapacaklarını açıklamaktadır. Türk bankalarının enerji sektörüne son 5 yılda sağladığı destek miktarı 25 milyar doları bulmuştur. Bu yıl %15-20 oranında artması beklenen bankaların verecekleri kredi miktarında sektörel düzeyde en yüksek payı enerji yatırımlarının alması beklenmektedir. Ayrıca yabancı finans kuruluşlarının Türk enerji şirketlerine finansal destek vermesi ve hatta doğrudan ortak olmasına yönelik süreç devam etmektedir.
 
Bu sektör 10 yılda elektrik enerjisinde 28 bin megavatlık kurulu güçten 54 bin megavata ulaştı. Bu sürede elektrik üretimimiz 129 milyar kilovat-saatten 220 milyar kilovat-saat düzeyine çıktı, doğal gaz tüketimine 13 milyar metreküp ilave ettik. Lisanslandırdığımız elektrik üretim tesisi yatırımları devam ediyor, rüzgâr, doğal gaz, kömür, hidroelektrik hatta nükleer santral yatırımlarında saha izinlerini tamamlayıp alana inen şirketler inşaat, montaj devreye alma çalışmalarını sürdürüyor.
 
Ülke sathında şehir içi doğal gaz dağıtım yatırımları nihai aşamaya geliyor. Elektrik dağıtımında da özellikle özelleştirme sonrası bölgeleri devralan şirketler kurumumuz tarafından onaylanan yatırım tutarları çerçevesinde her yıl kayıp kaçak oranlarını azaltmak, müşteri memnuniyetini ve tahsilat oranlarını artırmak ve daha verimli bir işletmecilik gerçekleştirmek üzere çalışmalarına devam ediyor.
 
Yatırımlara sağlanan finans konusunda Türkiye’deki koşullar ve teşvikler sizce yeterli mi, başka ne tür destekler sağlanabilir?
 
10 yıl önce “özel sektörün devletin alım ve fiyat garantisi olmadan elektrik üretimi için tek çivi çakmayacağı” söyleniyordu. Ancak 10 yıllık piyasa inşa sürecinin sonunda özel sektör kendi finansmanı bularak, ürettiği elektriği hazır müşteriye ve garantili olarak değil, aksine tüm riski alarak piyasaya satacağının bilincinde olarak 16 bin megavatlık yatırımı devreye aldı. Türkiye’deki koşulların yatırım yapmak açısından çok uygun olduğunu belirttim. Enerji türlerine yönelik fiyat esaslı değil piyasa yapısını bozmayacak başka tür enstrümanların devreye alınabileceğini düşünüyoruz. Bu konuda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız yerli kömür gibi kaynakların teşvikine yönelik modeller üzerinde çalışıyor ve uygulamaya geçiriyor.
 
Enerji alanında yabancı yatırım da önemli bir yer tutuyor. Bu şirketlerin Türkiye’deki yatırım miktarları ve planlanan yatırımları konusunda bilgi verir misiniz?
 
Hangi şirketin ne kadar yatırım yapacağı konusunda yorum yapmam doğru olmaz. Ancak şu kadarını söyleyeyim; Güney Kore’den İspanya’ya Çin’den Körfez Arap ülkelerine kadar dünyanın her yerinden çok sayıda önemli şirketin temsilcileri ile görüşüyor; elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG piyasalarının mevcut yapısı, yatırım olanakları, sektörün nereye gireceği gibi konularda ayrıntılı sunumlar yapıyoruz.
 
Şu an gündemde olan enerji yatırımları ile ilgili olarak kanunda bir takım değişiklikler yapılacağını duyurmuştunuz. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz, ne tür değişiklikler söz konusu?
 
Sadece elektrik değil petrol ve doğal gaz piyasa kanunları da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı koordinasyonunda değişen koşullar ve yeni ihtiyaçlara göre revize ediliyor. Ayrıca Genel Kurulda onaylanan “torba yasa”da da bazı değişiklikler yapıldı. Burada çok kapsamlı değişiklikler var ancak temel esası şöyle özetleyebilirim:
 
  • Elektrik üretim tesislerinin özelleştirilmesi sürecini daha da sağlamlaştırmak,
  • doğal gaz temininde özel sektörün payının artırılması,
  • TEİAŞ ve BOTAŞ gibi enerji kurumlarının yeniden yapılandırılması,
  • özelleştirilmiş elektrik dağıtım şirketlerinin ve lisanslı üretim tesislerinin yatırım süreçlerini daha da kolaylaştırmak
 
gibi tamamen enerji piyasasının serbestleştirilmesini esas alan, sektörün ilgili tüm kesimlerin değerlendirmeleri alınarak hazırlanan ve komisyonlar ve genel kurul aşamasında da ayrıntılı olarak değerlendirilecek olan yasal düzenlemeler.
 
Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payını artırmak için planlarınız nelerdir? Rüzgâr ve güneş enerjisi başvuru lisanları ile ilgili gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?
 
Rüzgâr ve hidroelektrik santraller gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam kurulu güç içerisindeki payı her geçen yıl artıyor. Kurumumuzdan lisans almış yatırımcıların saha uygulamalarındaki ihtiyaçlarını, taleplerini değerlendirmek ve buna göre yeni kararlar almak kurulumuzun gündeminde her zaman ilk sıralarda yer alıyor. Güneş enerjisindeki elektrik üretimi konusunda ilgili tüm mevzuatı geçtiğimiz ay tamamladık ve böylece ölçüm süreci başladı. Mart ayında başvuruları alacağız.
 
Rüzgârda yeni başvuruların alınması konusunda da bağlantı kapasitesi gibi teknik konularda TEİAŞ ile çalışmalarımız devam ediyor. Öte yandan, rüzgâr, güneş ve su gibi yerli kaynaklara kuracağı tesislerle ihtiyacı olan elektriği üretmek ve fazlasını sisteme satmak için geliştirilen lisanssız elektrik üretimi konusunda dağıtım şirketlerine başvuru yağıyor.
 
Lisanssız elektrik üretmek için Anadolu’da adeta büyük bir girişimci ayaklanması var. Okullar, hastaneler ya da tek tek konutlar talep birleştirerek elektrik üretmek istiyor. Büyük ölçekli yatırıma elverişli olmayan yenilenebilir kaynaklar ve ülke potansiyeli değerlendiriliyor. Böylece tüketiciler üretici yapılarak girdi maliyetleri azaltılacak ve cari açığın azalmasına katkı sağlanacaktır.  
 
Enerji sektörünün gelişiminde engel teşkil eden risklerden söz ederek bunların çözümüne ilişkin görüşleriniz bizimle paylaşır mısınız?
 
Günümüzde birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke, elektrik sektörünü yeniden yapılandırarak serbestleştirme yönünde çalışmalarda bulunmaktadır. Ülkemizde de elektrik piyasasında 2001 yılından itibaren yaşanan reform sürecinin en önemli adımı olarak çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile tamamen rekabetçi bir elektrik piyasa yapısı ve Avrupa Birliği ile uyum hedeflenmiştir. Ekonomik kuruluşların varlıklarını sürdürebilmesi ve başarılı olması için risk yönetimi günümüzde son derece önemli hale gelmiştir. Diplomatik, siyasi, fiyat, kredi, sigorta ve operasyonel gibi risk kavramının kapsamı çok geniştir.
 
Ben konuşmamda, işin teorisine de belli ölçüde girerek siyasi riskler, düzenleyici riskler ve bilhassa fiyat riskleri kavramları üzerinde duracağım. Bir piyasanın işleyişinde ve daha da önemlisi sadece bugünü değil geleceğinde hem uluslararası hem ulusal boyutta yaşanan siyasal çalkalanmaların birinci derecede önemli bir tesiri vardır. Son yıllarda coğrafyamıza çok yakın bölgelerde, ya da komşumuz olan ülkelerde yaşanan siyasal istikrarsızlıkların ya da çalkantıların dünya petrol fiyatları üzerinde nasıl önemli etkisi olduğunu ve bunun belli oranda piyasamızı da etkilediğini bugünlerde yaşayarak görmekteyiz.
 
Ülkemizin başta petrol fiyatları olmak üzere, dışsal dalgalanmalardan kaynaklanan bazı risklerle karşı karşıya iken, kendi sınırları içinde siyasi ve ekonomik istikrarı tesis etmiş olması sayesinde önemli bir riski bertaraf ettiğini memnuniyetle ifade etmeliyiz. Keza düzenleme riskleri kapsamına giren birçok konuda gerek kanunlarda gerek kurumumuz tarafından geliştirilen ikincil mevzuatta sağlıklı işleyen bir piyasa mekanizmasının kurulmuş olması ve bu sayede gelecek öngörüsünün yapılabilmesi ülkemizin bir diğer avantajıdır.
 
Burada asıl değinmemiz gereken husus ise fiyat riskleridir. Elektriğin ve elektrik arz endüstrisinin kendine özgü özelliklerinden dolayı rekabetçi elektrik piyasalarında, ham petrol, doğal gaz ile diğer mal ve finansal ürünlerin fiyatlarına kıyasla çok daha fazla fiyat dalgalanmaları gözlenmektedir. Fiyatlardaki bu aşırı dalgalanmalar, elektrik piyasasında yer alan katılımcıların fiyat risklerine maruz kalmasına yol açmasının yanı sıra, yeni elektrik üretim yatırımlarının getirisini riskli hale getirmekte ve risk yönetiminin yapılmadığı durumlarda elektrik üretim yatırımlarının yeterli seviyede gerçekleşmemesine sebep olmaktadır. Rekabetçi bir elektrik piyasasında üreticiler, ürettikleri elektriği fiyatların anlık olarak değiştiği spot piyasalarda satmakta ve spot fiyatların elektrik üretim maliyetlerini karşılayamama riskine maruz kalmaktadırlar.
 
Tüketiciler de mevsimsel, günlük ve saatlik bazda fiyat dalgalanmaları ile karşılaşmaktadır. Özellikle de büyük sanayi tüketicileri için elektriğin üretim sürecindeki ara girdilerden biri olarak önemi göz önüne alındığında, uzun dönemli finansal durumları açısından ciddi belirsizlikler, diğer bir deyişle likidite riskleri ortaya çıkmaktadır. Burada çok önemli olan bir husus özel sektörümüz tarafından uluslararası finansal kuruluşlardan tarafından desteklenebilecek fizibilitelere sahip projelerin geliştirilmesidir.
 
Hepimiz biliyoruz ki, çok sayıda projenin gerekli tüm izinleri alarak lisanslandırılmış olması, bu projelerin tamamının gerçekleşeceği anlamına gelmemektedir. Çünkü bu işin matematiği ve piyasa dinamikleri projeleri bir elemeye tabi tutmaktadır. Yatırımlar için gerekli izinleri almak bu işin çok önemli bir boyutu olmakla birlikte asıl maharet bu izni sahada vücuda getirmek yani zamanında, planlandığı ve taahhüt edildiği gibi enerjiye dönüştürebilmektir. Bu da projelerin izinlerini tamamlamasının yanında uluslararası standartlara uygun nitelikte fizibilitelere sahip olarak finansman bulabilmesine bağlıdır. Bugün saydığım bu niteliklere sahip projelerin finansman bulması konusunda herhangi bir sıkıntı yoktur.
 
Ancak bu sektörde, gelecek öngörüsünü ve hesabını iyi yapamayan, bu nedenle finansörlere uygun gelmeyen, ardından da projeleri için sürekli yeni tadiller peşinde koşan girişimciler de vardır. Dünyanın önemli uluslararası finans kuruluşları enerji konusunda uzman kadrolar istihdam etmektedir. Bu kadrolar projeleri sadece finansal açıdan değil teknik ve çevresel açıdan da dikkatli bir şekilde incelenmektedirler. Proje finansmanı, yatırım projelerini finanse etmek amacı ile kaynak sağlayanların, kredi geri ödemesi ve sermaye karlılığı hesaplamalarında projenin yarattığı nakit akışını esas aldıkları bir finansman tekniğidir.
 
Özellikle yenilenebilir enerji projeleri için, rüzgâr ölçümler, akarsu debisi, güneş yoğunluğu, jeotermal kaynaklar için kaynağın basıncı su sıcaklığı, biogaz ve bio kütle için ise kaynağın tedariği ve enerji potansiyeli önem taşımaktadır. Bunlara ilaveten, inceleme sürecinde “Elektrik üretim miktarı gerçekçi mi?” “Elektrik satışı nasıl yapılacak?” “Projenin operasyonel maliyetleri ne olacak?” gibi sorulara cevap aranmaktadır.
 
Ayrıca yatırımının teknolojinin güncelliğini kaybetme riskinden, teknik parametrelerin değişme riskine kadar birçok unsur da değerlendirilmektedir. Yatırım izinlerinde Türk çevre mevzuatının gerekliliklerine ilave olarak, projeler Dünya Bankası veya Avrupa Yatırım Bankası gibi kaynakların çevresel kategorilerine uygun olarak tekrar sınıflandırılmakta ve ilgili kategorinin gerektirdiği çevre raporunun ve çevre yönetim planının hazırlanması talep edilmektedir. Çevre raporlarının projenin kümülatif etkilerini de kapsayacak çevresel değerlendirmeler içermesi şarttır.
 
Nisan ayında kurumunuzca yayınlanan Petrol Piyasası Sektör Raporu hakkında kısa bir değerlendirme alabilir miyiz?
 
Türkiye, çok güçlü ve köklü bir petrol piyasasına sahip. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olarak bu güçlü piyasanın düzenlenmesi ve denetlenmesi gibi önemli bir sorumluluğu taşıyoruz. 2005 yılından bugüne her yıl düzenli olarak ve zaman içinde içeriği sürekli gelişen piyasa raporlarını kamuoyu ile paylaşıyoruz. Bu raporlandırmayı geçtiğimiz yıldan itibaren aylığa dönüştürerek zengin kapsama, daha da güncel yorumlama etkinliğini ilave ettik. Şu hususu güçlü bir şekilde inanıyoruz: Bir düzenlemenin, bir kararın en temel dayanağı bilgidir.
 
Kurumumuzun sürekli araştırma, öğrenme, iyileştirme ve yenilikçilik anlayışına uygun olarak hazırlanan raporlarımız bu anlayışımızın zengin bir ürünüdür. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu olarak ülkemiz petrol piyasasının, 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu ile belirlenen yapıya uygun olarak işlemesi için gereken yönlendirme, gözetim ve denetim fonksiyonlarını yerine getirmekle görevliyiz. Bu ödevimizi eksiksiz yerine getirmek için tüm imkânları seferber ediyoruz. Bu hedefe ulaşmak için şimdiye kadar çok önemli bir mesafe kat edilmiş olsa da halen gidilecek yolumuz olduğunu biliyoruz.
 
Arzulanan piyasa yapısına ulaşmak için şeffaflığın kilit bir rolü olduğuna olan inancımıza uygun olarak sektöre ait bilgilerin toplanmasına, en çabuk ve en kolay şekilde kamuoyuna sunulmasına önem veriyoruz. Bu çerçevede her şeyin hızla değiştiği günümüz koşullarında Türkiye petrol piyasasındaki katılımcılar, yapılan faaliyetler, büyüklükler, yıllar itibarıyla değişimler ve bunların anlamı hakkında sektörün içindekiler kadar diğer tüm yurttaşların da kanaat sahibi olmasını sağlamak daha iyi hizmet etme anlayışımızın temel bir parçasını oluşturuyor.
 
Tüm bu süreçte, ulusal veya uluslararası kurum ve kuruluşlar, sektörde yer alan lisans sahipleri, bu hizmetlerin asıl hedefi olan tüketiciler, sektöre ilişkin yatırım kararı vermek durumundaki yatırımcılar, yerli ve yabancı araştırmacılar gibi ülkemiz petrol sektörü hakkında bilgiye gereksinim duyan herkesin ihtiyaç ve beklentilerinin karşılanmasına çalışılıyor. Bu hedefe yönelik olarak da Petrol Piyasası Bilgi Sistemi başarıyla işletiliyor.
 
Röportaj: Müge Şenel Esatoğlu