Dünya, son yıllarda benzeri görülmemiş bir iklim kriziyle karşı karşıya. Sıcaklık rekorları, kuraklıklar, aşırı hava olayları… Artık yalnızca doğa değil; ekonomiler, altyapılar ve toplumsal düzenler de tehdit altında. Peki, küresel ölçekte bu felakete karşı ne yapılıyor? Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynuyor?
3 Temmuz 2025’te TBMM’den geçen Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, bu sorulara yanıt niteliğinde. Birleşmiş Milletler’in uzun süredir yürüttüğü iklim diplomasi sürecine paralel kabul edilen bu yasa, hem uluslararası taahhütleri hem de yerel uygulamaları yasal çerçeveye taşıyor. İşte bu küresel adımın arka planı ve Türkiye’ye yansımaları…
Küresel Mücadele: İklim Yasalarının Kökeni
Sanayi Devrimi ile başlayan yoğun fosil yakıt kullanımı, atmosferdeki sera gazı seviyesini tehlikeli boyutlara ulaştırdı. Artık bu sorun yalnızca çevrecilerin değil; ekonomistlerin, mühendislerin, sağlıkçılar ve güvenlik uzmanlarının da gündeminde.
Birleşmiş Milletler, 1992’de kabul edilen İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) ile küresel çözüme giden ilk adımı attı. “Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesiyle tüm ülkelere görevler yüklendi.
En somut ve bağlayıcı adım ise 2015’te imzalanan Paris Anlaşması oldu. Amaç, küresel sıcaklık artışını 1,5–2°C ile sınırlandırmak ve ülkelerin düzenli olarak sera gazı azaltım hedefleri ile uyum stratejilerini beyan etmelerini sağlamak. Türkiye bu anlaşmaya 2021’de taraf oldu.
Türkiye’nin Yeni Hamlesi: 2025 İklim Kanunu
Uzun süredir gündemde olan iklim yasası, 2025’te yürürlüğe girerek bir ilke imza attı. 2053 Net Sıfır Emisyon hedefi anayasal düzeyde kabul edildi. 20 madde ve 2 geçici maddeden oluşan yasa, hem kurumsal hem teknik birçok düzenleme getiriyor:
Emisyon Ticareti Sistemi (ETS) kurulacak, karbon salımı ticari mekanizmalarla denetlenecek.
İl İklim Kurulları oluşturularak yerel eylem planları hazırlanacak.
Şeffaf raporlama ile emisyon verileri sürekli denetlenecek.
Yeşil finansman ve gönüllü karbon piyasaları ile iş dünyası desteklenecek.
Bu düzenleme yalnızca bir çevre politikası değil; enerji, sanayi, ulaştırma ve tarımda ekonomik dönüşümün de başlangıcı.
BM Üyesi Ülkelerin Sorumlulukları
BM çatısı altında iklim yasalarına taraf ülkelerden beklenen temel görevler:
Ulusal Katkı Beyanı (NDC) hazırlamak ve güncellemek
Sera gazı envanteri oluşturmak ve raporlamak
Tarım, enerji ve altyapı sektörlerinde uyum planları geliştirmek
Finansal katkı sağlamak ve gelişmekte olan ülkeleri desteklemek
Karbon ticareti ve teknoloji iş birlikleri yapmak
Bu yükümlülükler, ülkelerin kapasitesine göre şekillense de ortak hedef değişmiyor: Karbon nötr bir dünya.
Türkiye İçin Avantajlar
Yeni iklim yasası, yalnızca bir zorunluluk değil, aynı zamanda fırsatlar sunuyor:
Yatırım ve finansman kolaylığı: Karbon kredileri, yeşil tahviller, AB Yeşil Mutabakatı teşvikleri
Yüksek teknoloji gelişimi: Yenilenebilir enerji, hidrojen teknolojileri, enerji depolama alanlarında Ar-Ge artışı
İhracat avantajı: Avrupa pazarında karbon vergilerine karşı hazırlıklı olunması
Yerel yönetimlerin güçlenmesi: Belediyelerin iklim planlarında daha etkin rol üstlenmesi
Riskler ve Zorluklar
Büyük dönüşümler her zaman risk taşır:
Yüksek geçiş maliyetleri (özellikle sanayi ve enerji sektörlerinde)
KOBİ’lerin zorlanması (finansman ve bilgi eksikliği)
Karbon kredisi tartışmaları (etik boyut)
Enerji arzı riski (fosilden çıkış hızlanırken yenilenebilir arz güvenliği)
Başarı için yalnızca yasa değil; güçlü uygulama, denetim ve toplumsal katılım şart.
2053’e Doğru
Hedef, 2053’te karbon nötr Türkiye. Bu, sanayiden ulaşıma, binalardan tarıma kadar tüm alanlarda dönüşüm demek. Geleceğin Türkiye’sinde akıllı şebekeler, elektrikli ulaşım, dijital enerji yönetimi, toprak karbon yönetimi ve karbon ticareti öne çıkacak.
Siyasi kararlılık, özel sektör desteği ve bilinçli toplum katılımı olmadan bu hedefe ulaşmak zor.
Sonuç:
Birleşmiş Milletler iklim hukuku, ülkeleri ortak bir vizyonda buluşturmayı amaçlıyor. Türkiye’nin yeni İklim Kanunu da bu vizyonun ulusal boyutunu temsil ediyor. Uzmanlara göre bu yasa, yalnızca çevreye değil, geleceğe yapılan bir yatırım. Riskleri ve maliyetleri olsa da, yaratacağı ekonomik, teknolojik ve toplumsal fırsatlar büyük.