Atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarındaki artış, küresel ısınma ile birlikte iklim değişikliğine sebep olmaktadır. Global ölçekte az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ciddi tehdit ve risklere maruz kalacağını, yerel ölçekte ise sertleşen iklim koşullarının yoksul kesimi daha çok etkileyeceğini söylemek mümkündür.

İklim Değişikliği Nedir?
Dünya yüzeyine ulaşabilen güneş ışınlarının bir kısmı, yeryüzü tarafından soğurularak ısıya dönüştürülür. Bir kısmı ise atmosfere geri yansıtılır. Kızılötesi ışımalar şeklinde geri yansıtılan enerji, havada bulunan sera gazları tarafından soğurulur ve atmosferden dışarı çıkması engellenir. Bu soğurma olayı, atmosferin ısınmasına yol açarak iklim sisteminde bir dizi sıra dışı değişiklikler oluşmasını tetiklemektedir.
Atmosferdeki sera gazı konsantrasyonlarındaki artışın büyük bir kısmı, insan aktivitelerinden kaynaklanmaktadır. Antropojenik sera gazları atmosferde birikerek “sera etkisi”ni artırmakta, küresel ısınmaya ve iklimlerin değişmesine neden olmaktadır. Atmosferdeki karbondioksit (CO2) konsantrasyonu, endüstri çağı öncesi değerlerle karşılaştırıldığında geçtiğimiz yüzyıl boyunca artmıştır ve artmaya devam etmektedir. 1800’lü yıllarda hacimce 280 ppm olan CO2 konsantrasyonu, 2005 yılında %35 artarak 379 ppm seviyelerine yükselmiştir. Metan (CH4) ve diazotmonoksit (N2O) seviyelerinde de ciddi artışlar söz konusudur [1].
Sera gazlarının atmosferde daha az oranda bulunması ise ters bir etkiye neden olur. Yaklaşık 370 milyon yıl önce Karbonifer Dönemi’nde ağaçların çoğalması ile beraber atmosferdeki karbondioksit oranı %1’den %0.04’e düşmüştür. Oksijen oranı ise %14’ten %21’e yükselmiştir. Böylece dünya bir buzul çağına girmiş ve bu köklü değişiklik sonrasında insanın ve diğer canlıların evrimi başlamıştır. Dolayısıyla atmosferdeki karbondioksit oranın değişmesi ve oksijen oranın artması, yeni yaşam formlarının oluşmasına sebep olmuştur. Ancak şu anda tersine bir döngü söz konusudur. Dünya ortalama sıcaklığı yirminci yüzyılda 0.74°C artmış, okyanuslarda termal genişleme başlamış ve buzul kütlelerinin erimesiyle beraber deniz seviyesindeki yükselme 10 cm ila 20 cm arasında değişen seviyelere ulaşmıştır. Okyanusların üzerindeki küçük adalar ve Bangladeş gibi deniz seviyesinden 1 veya 2 metre yükseklikte yerleşimi bulunan ülkeler, sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıyadır [2].
Sera Gazı Emisyon Kaynakları
Enerji sektöründe fosil yakıtların kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan karbondioksit miktarı, diğer gazlarla karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Üstelik emisyon kaynakları süreklilik arz etmekte ve her geçen gün sayıca artmaktadır. Yeni termik santrallerin kurulması, sanayileşme ve karayolu ulaşımındaki artışlar atmosferde karbondioksit miktarını giderek arttırmaktadır. Toplam emisyonların üçte ikisi elektrik ve ısı üretimi ile ulaşımdan kaynaklanmaktadır (Şekil.1) [1].
İklim Değişikliğinin Etkileri ve Eşitlik İlkesi
Bilim insanları iklim değişikliğinin yağışları, buharlaşmayı, bulutluluk oranını ve rüzgarları değiştirerek tarım üretimini, su kaynaklarını ve insan sağlığını olumsuz etkileyeceğini tahmin ediyor. Doğal kaynaklara daha bağımlı olan gelişmekte olan ülkeler iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından sanayileşmiş ülkelere nazaran daha çok etkileneceklerdir. Örneğin Afrika ülkelerinde gayrisafi yurt içi hasılanın %30’u tarım ürünlerinden elde edilmektedir. Nüfusun %75’i ise kırsal alanda yaşayarak tarlalarla, çiftliklerde, ormanda ve balık çiftliklerinde çalışmaktadır. Bu durumda Afrika ülkelerinin iklim değişikliğine karşı oldukça duyarlı olduğu ancak adapte olma kapasitesinin düşük olduğu söylenebilir [3].
Okyanusların ısıl genişlemesi ve buzulların erimesi ile beraber yükselen deniz seviyesi, pek çok kıyı bölgesini etkileyecektir. Gelişmekte olan ülkeler, deniz seviyesindeki bu yükselmeye karşı kıyı savunma yapılarını yerleştirecek yeterli finansal ve teknolojik kaynaklara sahip değildir. Bu yüzden gelişmiş ülkelere göre çok daha büyük kayıplara maruz kalacaklardır [4].
İklim değişikliğinin ülkemize olan etkisi için ise uzun vadede ortalama sıcaklığın kıyı bölgelerde 4-5 oC, iç bölgelerde ise 5-6 oC artacağı tahmin edilmektedir. Batı kesimlerde yağışlar %40 oranında azalacaktır [5].
Yerel ölçekte, iklim değişikliğinin yarattığı olumsuz etkileri incelediğimizde çoğu zaman bu etkilere maruz kalacakların yoksullar, kadınlar, yaşlılar ve çocuklar gibi yardıma muhtaç kişiler olduğunu söyleyebiliriz. Sıcak hava dalgaları, sel ve fırtınalar gibi doğal felaketlerin sıklaşması ile kendini gösteren iklim değişikliğine karşı bu kişilerin ekonomik koşulları herhangi bir önlem almaya yeterli değildir.
Avrupa Kıtası, 2003 yılı yaz aylarında sıcak hava dalgasına maruz kalmıştır. Fransa’da yaklaşık 3.000 kişinin ölümüne sebep olduğu düşünülen sıcaklıklardaki bu anormal değişim, haritada gösterilmektedir.
2001 ve 2003 yıllarına ait sıcaklık değerlerinin karşılaştırılması, arada 10oC’ye varan anormal bir artış olduğunu göstermektedir. Alpler’de ki buzullar erimiş, nehirlerde ve göllerdeki su seviyeleri tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Londra’da tren seferleri rayların sıcaktan bükülme tehlikesine karşı durdurulmuş; Fransa, İspanya, Portekiz ve İtalya’da çıkan orman yangınları sonucu 15 kişi hayatını kaybetmiştir [6].
Fransa’da yaşanan ölüm vakalarındaki artışın dağılımına bakıldığında sıcak hava dalgasından en çok yoksulların ve yaşlıların etkilendiği görülmektedir. Bakımevleri ve huzurevlerinde ölüm oranı artışı %90’lara varmış ve bu oran evde ölümlerde ise %70 civarında gerçekleşmiştir. Devlet hastanelerinde ölüm oranındaki %50 artış da dikkat çekicidir [7].
Tablo.1. Fransa’da Sıcak Hava Dalgasından Kaynaklanan Ölümlerin Dağılımı
|
Ölümün gerçekleştiği yer |
Ölüm oranındaki artış (%) |
Fransa |
Ev |
70 |
Bakım evleri/huzur evleri |
90 |
|
Devlet Hastaneleri |
50 |
|
Özel Hastaneler ve Klinikler |
20 |
|
Sokak |
10 |
İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine maruz kalma, hem global ölçekte hem de yerel ölçekte hassasiyeti yüksek, bu etkilerle mücadele etme kapasitesi olmayan insan topluluklarını etkilemektedir.
Türkiye’de Emisyonların Sosyo-Ekonomik Dağılımı
2003 verileri ile gerçekleştirilen “Karbondioksit Salımları Araştırması”, ülkemizde sera gazı emisyonlarının coğrafi dağılımının bölgelerin ekonomik ve demografik yapıları ile doğrudan ilişkili olduğunu göstermektedir. Kişi başı salım miktarlarına göre bölgeler şu şekilde sıralanmaktadır:
- Marmara Bölgesi,
- Ege Bölgesi,
- İç Anadolu Bölgesi,
- Karadeniz Bölgesi,
- Akdeniz Bölgesi,
- Doğu Anadolu Bölgesi,
- Güneydoğu Anadolu Bölgesi.
Bu sıralamadan da anlaşılacağı üzere ekonomik faaliyetlerin ve nüfusun yoğun olduğu Batı Anadolu’da emisyonlar daha yüksektir. Özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentler emisyonların en büyük kaynağıdır [8].
İstanbul’da yaşam tarzı farklı 3 değişik profil üzerine yapılan bir araştırmaya göre kişi başı yıllık emisyon miktarı 10.74 ton CO2’e kadar yükselebilmektedir. 2003 yılında yapılan bir çalışmaya göre ekonomik özellikleri ve bu doğrultuda değişen yaşam biçimlerine göre oluşturan 3 profil aşağıdaki tabloda özetlenmektedir [8]
Tablo.2 Profil Tanımları
Profil 1 |
Yüksek seviyede gelir düzeyine sahip bu profil ısınma, sıcak su ve yemek pişirme ihtiyacı için doğalgaz kullanmaktadır. Aydınlatma için ampul kullanan aile, klima ve plazma TV gibi elektrik tüketimi nispeten yüksek elektrikli ev aletleri kullanmaktadır. Bilgisayarın yanı sıra laptop da evde bulunmaktadır. Diğer profillerden farklı olarak genel mutfak ve ev aletlerinin yanı sıra çöp öğütücüsü ve jakuzisi vardır. Motor hacmi 2000 cc olan son model bir otomobile sahiptir ve şehir içi ve şehirlerarası ulaşımda yoğunlukla aracı ile seyahat etmektedir. Yılda 6 saat yurtiçi, 14 saat de yurtdışı uçuş gerçekleştirmektedirler. |
Profil 2 |
Orta seviyede gelir sahibi kişiler için tanımlanmış bu profil de ısınma, sıcak su ve yemek pişirme ihtiyaçlarını doğalgaz kullanarak gidermektedir. Aydınlatma için ampulün yanı sıra floresan ve enerji verimli ampuller de kullanmaktadır. Soğutma amacıyla hem klima hem de tavan fanı bulunmaktadır. Plazma TV’ye göre daha az elektrik tüketimi olan LCD televizyona sahiptir ve stand by konumunda bırakmamaya dikkat etmektedir. Motor hacmi 1600 cc olan eski model bir otomobile sahiptir. Ancak ulaşımda minibüs, metro ve deniz otobüsü gibi toplu taşım araçlarını mümkün olduğunca tercih etmektedir. Ayrıca 2 adet yurt içi uçuş da hesaba katılmıştır. |
Profil 3 |
Düşük gelir seviyesine sahip bu profil ısınma için odun, kömür; sıcak su ve yemek pişirme için ise tüp kullanmaktadır. Ampul ve floresan lamba kullanan bu grubun aydınlatma masrafı yaşam alanının küçüklüğünden dolayı oldukça düşüktür. Normal televizyona sahiptir. Ancak soğutma için klima veya tavan fanı kullanmamaktadır. Bilgisayarı veya laptopu olmayan bu ailenin ev aletleri diğer profillere göre daha azdır. Mutfak robotu, mikrodalga fırını, elektrikli fırını, fritözü ve kahve makinesi yoktur. Herhangi bir araca sahip olmayan bu profil, şehir içi ulaşımda otobüs, minibüs, metro ve deniz motoru gibi toplu taşım araçlarını kullanmaktadır. Şehirlerarası ulaşım için ise otobüs ve tren ile seyahat etmektedir. Uçak ile herhangi bir seyahati yoktur. |
Profillerin yaşam alışkanlıklarına göre yıllık CO2 salımlarının ana bileşenlerine dağılımı ise aşağıdaki tabloda özetlenmektedir [8]:
Tablo.3. Kişi Başı Emisyonların Profillere Göre Dağılımı
|
Profil 1% |
|
Profil 2% |
|
Profil 3% |
|
Hane başına salınan toplam CO2 |
11.73 |
- |
6.71 |
- |
6.64 |
|
Hanelerde kişi başına salınan CO2 |
2.93 |
27.28 |
1.68 |
64.12 |
1.66 |
88.30 |
Ulaşımda kişi başına salınan CO2 |
7.81 |
72.72 |
0.94 |
35.88 |
0.22 |
11.70 |
Toplam kişi başı CO2 |
10.74 |
100 |
2.62 |
100 |
1.88 |
100 |
Profil 1’in kişi başı karbondioksit emisyonları, Türkiye 2000 yılı ortalaması olan 3.12 ton/kişi’nin 3 katından daha fazla, hatta AB seviyesinin de (7.93 ton/kişi) üzerindedir. İstanbul özelinde 3 profilin aritmetik ortalaması 5.08 ton/kişi olup, yine söz konusu rakamlardan çok daha yüksektir [1].
Profil 1, ulaşımda özel aracını tercih etmesi ve daha sık uçak seyahatleri ile diğer profillere göre oldukça yüksek CO2 salımı ile ön plana çıkmaktadır. Evdeki elektrik aletlerin sayısının fazla olması ve kullanım sürelerinin uzun olması da hane başına yapılan salımı Profil 2 ve Profil 3‘e göre neredeyse 2 katına çıkartmaktadır [8].
Profil 2 ve Profil 3 hane başı yıllık CO2 miktarı, fazla farklılık göstermemekle birlikte, Profil 2’nin otomobil sahibi olması ve uçak seyahati yapması kişi başı ulaşım emisyonlarını Profil 3’ün 4 katına çıkartmıştır [8].
Çalışmanın günümüzden 10 yıl kadar önceki verilerle gerçekleştirildiği düşünülürse, ekonomik koşulların değişmesiyle beraber söz konusu profillerin yaşam alışkanlıklarında da farklılıklar olmuştur. Nitekim, ülkemiz gelişen ekonomisi ve artan nüfusu ile emisyon seviyesini 1990 ve 2009 yılları arasında yüzde 129 artırmıştır. Bu süreçte nüfusumuz 55.1 milyondan 72 milyon kişiye ulaşmış, yüzde 30.4’lük bu artışa karşılık kişi başı karbondioksit emisyonumuz yüzde 54.8 artarak 2.3 ton CO2/kişi’den 3.57 tonCO2/kişi’ye ulaşmıştır [1]. Bu durumda, Profil 1’in artık tek otomobili olmadığını tahmin edebiliriz. Profil 2 ve Profil 3‘ün elektrikli ev aletlerinin sayısının artmış olduğu ve Profil 3 için otomobil sahibi olmanın veya uçak yolculuğunun artık ulaşılmaz olmadığı bir gerçektir. İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerimizde kişi başına yarattığımız emisyonlar, hızlı bir şekilde artmıştır ve artmaya da devam etmektedir.
Öte yandan iklim değişikliği olumsuz etkilerine maruz kalan sosyal ve ekonomik sınıfların dağılımı konusunda ülkemizde çok fazla araştırma yapılmamış olmasına rağmen, sel ve aşırı sıcaklık gibi doğa olaylarının düşük seviye ekonomik gelirleri olan kişileri etkilediği bilinmektedir. Bu kesimin genellikle sel tehlikesi olan bölgelerde yaşadıkları ve aşırı sıcaklara karşı korunmasız oldukları için sağlık problemleri ile karşı karşıya kaldıkları tahmin edilebilir.
Kırsal kesimde ise sel ve kuraklık gibi doğa olaylarından en çok zarar gören kişiler tarım sektörü çalışanlarıdır. Ekonomik gelirleri tamamen tarıma dayalı bu kişilerin yoksulluk oranı kentsel kesimde yaşayanlardan daha yüksektir. Cari satınalma gücü paritesine göre 4,3 dolar sınırı esas alındığında, kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanlarda yoksulluk oranı 2011 yılında % 6,83 olarak tahmin edilmiştir. Aynı yoksulluk sınırına göre kentsel yerlerde yaşayanların yoksulluk oranları ise 2011 yılı için % 0,94 olmuştur [9].
Karbon Sertifikaları
Karbon sertifikaları, emisyon azaltım projelerine finansal destek sağlayan bir teşvik mekanizmasıdır. Projeler, sera gazı emisyonlarında azaltım gerçekleştirmenin yanı sıra getirdiği yenilikçi teknolojiler ile ülkeye olumlu sosyal ve ekonomik katkılarda da bulunmaktadır. Rüzgar ve güneş gibi doğal kaynaklardan elektrik elde edilmesi, hem fosil yakıtlara bağımlılığı azaltmakta hem de yeni iş imkanları sağlayarak istihdam yaratmaktadır.
Hindistan, Çin ve Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelerde Kyoto Protokolü kapsamında Temiz Kalkınma Mekanizması ile yenilenebilir enerji projelerinin hayata geçirilmesine katkıda bulunulmaktadır. Böylece yenilenebilir enerji alanında yatırımlar artmakta ve ülke için daha temiz teknolojilere geçiş kolaylaştırılmaktadır.
Ülkemizde de gönüllü piyasalar dahilinde özellikle rüzgar santralleri için emisyon azaltım projelerinin geliştirilmesi ve kredilerinin satışı vasıtasıyla bu tarz yatırımlara katkı sağlanmaktadır. Bir rüzgar santralinin planlaması, inşaatı ve işletme aşamasında yeni iş imkanları yaratılmakta ve aynı zamanda gerekli malzemelerin sağlanması, çalışanların ihtiyaçlarını karşılaması için alışveriş yapılması yöreye ekonomik bir hareketlilik getirmektedir. Herhangi bir emisyon sorunu olmayan çevreye dostu bu işletmeler, yöre halkı tarafından zaman zaman gelişen teknolojinin sembolü olarak kabul görmektedir.
Karbon sertifikasyonuna sahip bu projelerin çoğunun zaman içinde yöre halkına sosyal ve ekonomik katkıları da olabilmektedir. Bozuk yolların tamiri, mevcut okulların ihtiyaçlarının karşılanması, ihtiyaç sahibi öğrencilere burs verilmesi, yoksullara yardım, organik tarıma teşvik ve eğitim bu faydaların arasında gösterilebilir.
Daha çok Avrupa’daki çevre dostu firmaların ve bireylerin tercih ettiği bu sertifikalar, ülkemizde çok fazla bilinmemekte ve talep görmemektedir. Bireysel emisyonların azaltımı için öncelikle enerji tasarrufunun özendirilmesi ve yaşam tarzımızda yapacağımız ufak değişikliklerin yanı sıra bu tarz projelerin teşviki için katkı sağlamak da önemlidir. Kısa vadede daha etkili sonuçlar alabilmek için yenilenebilir enerjinin teşvik edilmesi ve bu tarz mekanizmaların desteklenmesi büyük önem taşımaktadır.
Yerli firmaların bu konudaki hassasiyeti toplum bilincine yansıyarak küresel ısınma konusunda sosyal bir harekete dönüşebilir. Sera gazı emisyonlarının azaltımı ve sosyal sorumluluk çerçevesinde bu sertifikaların kullanımı yenilenebilir enerji potansiyelimizin gerçekleşmesi açısından ülkemize kazanç sağlayacaktır. Emisyon azaltımı sağlayan bu projelerin aynı zamanda yöreye sosyal ve ekonomik katkılar bulunması da tercih edilirse; söz konusu katkıların artarak devam etmesi teşvik edilmiş olacak, daha yaygın ve etkili uygulamaların yapılması için kaynak yaratılacaktır. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerine en çok maruz kalan tarım sektörü çalışanlarına ve kırsal kesimde yaşayan ailelere katkı sağlamak adına emisyon azaltım projeleri bir seçenek olarak fırsatlar sunmaktadır.
Kaynaklar
[1] International Energy Agency, CO2 Emissions from Fuel Combustion, Highlights, sayfa 9,17, 85, 88,97,100, 2011 edition
[2] UNFCCC web sitesi, Essential background, The Science, http://unfccc.int/essential_background/the_science/items/6064.php, 01/03/2013
[3] Thomas D.S.G., Twyman C., Equity and justice in climate change adaptation amongst natural-resource-dependent societies, Global Environmental Change 15:115-124, 2005.
[4] Dore M.H.I., Mount T.D., Global Environmental Economics; Equity and the Limits to Market, Oxford: Blackwell Publishers Ltd., 1999
[5] Ministry of Environment and Forest, First National Communication of Turkey on Climate Change, 165, Ocak 2007
[6] NASA, Earth Observatory, European Heat Wave, http://earthobservatory.nasa.gov/IOTD/view.php?id=3714, 16/08/2003
[7] Walker G., Environmental Justice in Context: Social Difference, Inequility and the City, http://www.socialpolis.eu/uploads/tx_sp/walker_environmental_justice_in_context_02.pdf, 16-20, Mart 2009
[8] Kumbaroğlu G., Arıkan Y., Karaali N., Karbondioksit Salımları Araştırması, sayfa 34-42, Ocak 2008
[9] T.C. Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Yoksulluk Çalışılması, 2011, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=10952, 0103/2013
[1] Diğer tanımı altında ticari ve kamu hizmetlerinden kaynaklanan sera gazları ile tarım/ ormancılık, balıkçılık, elektirk ve ısı üretimi dışında kalan enerji sektörü ve başka yerde tanımlanmamış diğer salımları içermektedir.




